1 Haziran 2011 Çarşamba

Bilgi Hunter ' BROTHERHOOD'

Sezon bittiginde bukadar özlicegimi zannetmiyordum, hep sezon bitsede kurtulsak gözüyle bakılan olay şimdi mumla aranıyor. Ama özledigim şey kesinlikle hırs, ve tabiki takım arkdaşlarım benim tam 30 tane erkek kardeşim var okdar yorulmanın okadar darbenin tadi onlarla çıkıyor insanlar dışarda bulamadıgı hissetler olaylar o sahada gerçekleşiyor. Bu yazdıklarımı herkes aynı şekilde degişik cümleler yazılıyor fakat ben cümlelerle degil resimlerle anlatıcam size.

31 Mayıs 2011 Salı

68 Olayları

Geçen dönem öyle bir dersim vardıki, çok dikkatimi çekmişti hocamızı dikkatlice dinliyordum her dersini ve 68 olayları ilgili bi ödev vermişti bize hatta bu ödev vize yerine geçmişti iyi not almıştım hatta bunuda bloguma koymak istedim. 68 hareketlerinden önce siyasetde en çok ekonomik sorunlar ele alınıyordu. Ancak 68 hareketiyle beraber siyasetde kültürel sorunlar da ekonomik sorunlar kadar önemli oldu. Çünkü 68 olayları alışıla gelmiş üniversite, işçi eylemi degil, sosyolojik açıdan büyük bir sahne değişimidir. Bunu sonucu olarak da çok kültürçülük tartışması ve beraberındeki bütün toplumsal sorunlar bu hareketın sonucu olarak ortaya çıkmıstır .1968 den önce ki bütün toplumsal sorunlar grupları, zümreleri ilgilendiriyordu ve hareketler bu gruplar ve zümreler tarafında ortaya çıkıyordu. Alain Tourainin düşüncesi batı tipi bir dünyada ilerledikçe toplumsal hareketler dogrudan özneye bağlıdır oysa eskiden dinsel bir çerçevede yada siyasal bir çerçevede, sınıfsal bir çerçevede dolaylı olarak bağlıdır demiştir. Alaine Touraine göre 68 olaylarıyla beraber yenı bır cağın ve yeni toplumsal çatışmaların başladığı bir çağa ayak basmış bulunuyoruz. 68 den önce sürekli görünür olan iç çelişkiler kışkırtılıyordu. Herkesi işçi hareketinin diline getirip dayandıran Troçkist taraf ve diger tarafta tam tersine süreksizlik ve yeni kültürel sorunların önemi üzerıne ısrar eden Cohn-Bendit tarafı, 68 hareketiyle beraber tüm bunlar sona erdi ve kültürel etki kendini fransız toplumunun hemen her yerinde hissetirdi. Bu hareketlerin başında sitüasyonistler büyük bir rol oynadılar, çünkü onların hareketi daha önce başladı. Ve manterre gibi toplum insanlar sayesinde tamamiyle gerçek etki yaratılar. Alain Touraine göre 68 olayında 3 unsur var sitüasyonistler gibi özgürleşme, kopma unsuru vardır; Alain tourainınde üzerinde durdugu toplumsal çatışmanın bir alandan başkasına kayışına işaret eden 2. Unsur ve demin bahsedilen eski işçi yanlısı ideolojilerin dönüşüne karşılık gelen 3. Unsur. Alain Tourainin düşüncesini radikalleştirdiğini söylemektedir yani zaman içinde her türlü sosyolojik ve kültürel düşünce değişmek zorundadır. Ve Alain Touraine düşünceleri de zaman içinde degiştiğini kabul etmektedir . Yani modernizme uygun düşünceler sahip olmaya başlamıştır. Alaine Touraine uzun süredir bahsetmiş olduğum konuyu şu şekilde ele almıştır bugünün esas meselesi’ bir yandan piyasanın dünyasına, diğer yandan cemaatçiligin dünyasına nasıl direnebilir ‘ dir.herkes kendi sorumluluğunu üstlenirse hersey rayına oturucaktır demiştir Alain Touraine. Alaine Touranie hümanizmi destekleyen bir sosyologdur, Toplum içindeki gruplaşmalara karşıdır aynı zamanda dinin kullanıldıgı cemaatçilik kavramına tamaniyle karşıdır yani teorik olarak laik bir anlayışı oluduğunu belirtmektedir . Habermas ve Alaine gibi Giddens da toplumsal sistemden çok toplumsal eylemin koşullarıyla ilgilenen bir sosyologdur. Alaine Touraine, Giddens’ın bu konudaki ihtiyatlı fikirlerini benimsemektedir. Yani modernizm heryerde aynı sekilde aynı anda olamaz yanı kısaca herkes aynı düşünceyi benımserse savaş veya toplumsal çatışmalar olmaz. En basit örnek kapitalizm ve sosyolojim’dir. Bireyler daha kendi halini beğenmeyip cinsiyetini, bedenini değiştirmek için uğraşırken öteki bireyler olan bakışımız nasıl değişicek. Edgar Morine göre patlama ögretinin önceden belirtildigi yerde değil gençlerın öğrencilerin bulunduğu kesimlerde oluşturmuştur hareketi etkisiz kılmak ve Mayıs 68’in onu gerçekleştiren devrimci gençligin değil onların ardından gelen işçilerin bir hak arama hareketi olduğunu kanıtlamak gerekiyor. Edgar Morine göre mayıs 68 olayını bu denle büyük bir patlama yapılıcagı ve bu denle hızlı yayılıcagı öngörülemezdi.olaydan sonra olup biten ise olayın süpriz etkisinin ortadan kalkması ve uluslaştırılması oldu. Aksi halde parisin banliosünde bir kaç öğrencinin başlatıgını hak arama eylemi ulusal bir harekete nasıl yol açabilir ki. Marksist incelemelerde yer almayan kendi içlerinde belirsiz kategori oluşturan gençler bu hareketin taşıyıcıları ve ateşliyicileri nasıl olabilirlerdi. Kürşat Bumin’e göre ne Amerikada ne de Almanyada İtalyada ve digerlerinde yaşananlar arkalarındaki parisin soruları bırakmadı savaş sonrasında başlayarak kendi sorularında cebelleşen abd bir avuç entellektüel vatandaşı dışında parisde olanlara yabancıydı. Savaş sonrası almanya nazismin hayaletinin etrafda dolaşmasının sonucu olarak olaylara yetişmesi imkansızdı. İtalya, hareketi sürünen mayıs hareketi olarak niteliyordu. Nazismine bulaşmamış olan savaş sonrası yetişen kuşak o anki alman politikası sırt Çevirerek sadece hayatın maddi yönüyle ilgilenen otoriter zinniyetlere savaş açmıştır. Bazı kesimlere göre mayıs 68’i ‘herkesin kendi 68’i ’ söz konusuydu buna göre abd’nin 68 i çok daha ciddiydi. Abdli gençler polisle çatışan parisli yaşıtlarının sorunlarından daha çok ciddi sorunlarla karşı karşıyaydılar. Martin Luther King suikasti ve bunun yol açtıgı ırkçılık ve en önemlisi hiç yoktan ortaya çıkan Vietnam savaşının askerlik. Judith Butler’a göre insanlar kendilerini başka türlü ifade etmeya başladığı zaman yani değişmeye başladıkları zamanda doğal olarak kapitalisme özgü degişimde başlıyor artık kapitalizm öyle makro, enrasyonel yer ve örgütlenme seçimlerini yapan geniş kütle tüketimine yönelik mal ve hizmet arz eden özelligi yerine, farklılaşmaya isteyen bir topluma ve bireyler cevap vermeye çalışan yeni süreçleriyle birlikte karşımıza cıktı. 68 hareketini asıl amacı okul ve kilise ikilimine mecbur edilmek istenen hayatların daha fazlasını içerdigini ifade eden kilise ve okulla birlikte işçi, kadın, erkek, ögretmen, anne her neyse olmayıda içeren gündelik hayatlarını biriktiren insanların tepkisini dile getiren bir hareketti. Bölümmeyi reddeden öznelerin oluşturdugu bir topluluk sayesinde oluştu 68 mayıs olayı oldu. Yani öznelerin biraraya geldigi bir topluluk. Türkiyede ise dışarıda bir modermleşme olduğu için kültürel bir direniş herzaman vardı.Türkiye de ilk ve en temel direniş islami direniş. İslami direnişin sonuçu olarak da şeyh sait isyanında oldugu gibi kürt kimliği dinsel kimlik ve geleneksel aşiret kimliklerinin iç içe geçtiği isyanlar. Zamanında ermenilerde kendilerini ifade etmeye başladılar. 95 de Hrant Dink’in agos gazetisini çıkarmaya başlaması gibi. Aslında bir açıdan bu gazete iyi birşeydi. Çünkü toplumlar arasında iletişim saglanabiliyordu. Keynes aynı ülkede birileri zenginleşirken başkaları fakirleşiyordu sosyal adalet uçurumu derinleti, ünlü iktisatçi Keynesin benimsedigi modeliyle toplumsal iktisadi piramidin uçları arasındaki farkı dengeliyebilmek için bireylerin gelir dağılımı yeniden organize edildi ancak bu çalışma sonucu ortaya çıkan orta sınıf idaligi 40 sene sonra çöktü. Kısacası modernleşme Alain Tourainenın de ifade ettigi gibi tek bir hızla ve heryerde zamanda yaşanmadı. Marx weber o kadar ileri görüşlü bir insandaki söz konusu brokrasi öyle birşey ki dünya meselerini kavramayacak kadar küçük, birim olarak insanı anlayamacak kadar devasa bir mekanizmadır demiştir.

ÖYKÜ

Yagmurlu bir günde dışarı çıkıp bişey yapasım gelmemişti, ve klasik bir türk filmi izlerken aklıma bi öykü yazmak geldi kısa ama sizinle paylaşmak istedim. Genç kız hazırlandı.Son kez çıkmadan bir daha aynaya baktı ve''işte oldu''diyerek odasından çıktı.Aşağı indiğinde babasının onu kapıda beklediğini gördü.''İyi geceler''diyerek yanından geçti ve kapıdan çıkarken babasının''bi saniye''dediğini duydu.Babası kızına yıllardır hayal ettiği hediyesini nihayet vermişti.Arabasının anahtarını uzattı ve''doğum günün kutlu olsun kızım''dedi.kız biraz mutlu biraz mutsuz bir yüz ifadesiyle teşekkür edip babasının yanağına bir öpücük kondurup buruk bir şekilde evden ayrıldı.Baba,yıllarca kızının yanında olmamış ve hep pahalı hediyelerle onu avutmaya çalışmıştı ama bunun farkında bile değildi.
 Evde yalnız kalan baba koltuğuna oturdu televizyonu açtı.O saatte sürekli haber olduğu için içi sıkılarak televizyonu kapattı ve uyumak için üsk kata çıkmak üzereyken telefon çaldı.Söylenerek telefonu açmaya gitti ve telefonu açınca olduğu yerde kalakaldı.Aceleyle evden çıktıı,arbanasına bindi,hayatında hiç kullanmadığı kadar hızlı kullandığı arabayı bir hastahanenin önünde durdurdu.Aceleyle katları dolaştı ve bir sedyenin üstünde kızını gördü.Koşarak yanına gitti ellerini tutup ağlamaya başladı.Kız bi an gözlerini açıp babasına baktı ve''özr dilerim''diyip devam etti;''bugünü seninle kutlamak istemiştim her baba kız gibi ama sen gene aynı şeyi yaptın...Bana arabanın anahtarlarını uzatmak yerine ellerini uzatsaydın belkide şimdi burda değil,evimizde olucaktık''dedi ve gözlerini kapadı...

İnternet ve Tablet

Günümüzde sosyal medya kapsamında sürekli güncellenen iletişim araçları çıkıyor bunların en sonuncusu i-pad. İ-pad bir ticari bir alet olarakda görebiliriz,artık gazetelerin satışlarını etkilicegini düşünebiliriz. Teknolojinin hızına yetişemiyoruz bu zaman aslında piyasa öyle bi karıştıki, şirketler bile napıcagını şaşırmış durumda neyse asıl konumuza gelelim i-pad günüümüzde belki cıgır acabilicek bi konumda en azından, tabled internet olayını daha kolaylaştırıyor bizim için elimizin altında istedigimiz zaman istedigimiz yerde interneti,iletişimi, kaynakları daha nekadar kolay ulaşabilicegimizi düşünemiyorum şuan zirvedeyiz anlıcagınız. Gecenlerde Nurcad AKAD bizim dersimize konuk olmuştu, ve tamda bu konu üzerine bi konuşma yapmıştır. oda tabletlerin hayatımızı kolaylaştırıp bize yeni bir dünya sundugundan bahsediyordu ve za.en bunu birisinin söylemsini gerek yok biz bunu görebiliyoruz

24 Mayıs 2011 Salı

Çocuk İstismarı

ÇOCUK İSTİSMARI “Çocuk istismarı ve ihmali, ana baba ya da bakıcı gibi bir erişkin tarafından ço- cuğa yöneltilen, toplumsal kurallar ve profesyonel kişilerce uygunsuz ya da ha- sar verici olarak nitelendirilen, çocuğun gelişimini engelleyen ya da kısıtlayan ey- lem ve eylemsizliklerin tümüdür. Bu eylem ya da eylemsizliklerin sonucu olarak çocuğun fiziksel, ruhsal, cinsel ya da sosyal açıdan zarar görmesi, sağlık ve güvenliğinin tehlikeye girmesi söz konusudur.”(TANER,2004,HACETTEPE DERGİSİ) ”Çocuk istismarı; fiziksel, cinsel ya da duygusal istismar olarak, çocuk ihmali ise fiziksel ya da duygusal ihmal olarak ayrılmaktadır. İstismar ve ihmalin bu farklı şekilleri yalnız aileleri değil, toplumu, sosyal kuruluşları, yasal sistemleri, eğitim sistemini ve iş alanlarını da etkileyen bir halk sağlığı sorunu oluşturmaktadır.”.(TANER,2004,HACETTEPE DERGİSİ) Günümüzde çocuklara yapılan istismar olayları aile bireylerini yeterince etkilemektedir. Bu etrafındaki insanlara davranışı etkilemektedir. “Fiziksel istismar, 18 yaşından küçük çocuk ya da gencin ana babası ya da bakımından sorumlu başka kişi tarafından sağlığına zarar verecek biçimde fiziksel hasara uğraması, yaralanması ya da yaralanma riski taşımasıdır. Bu hasar; elle ya da bir nesneyle vurularak, itilerek, sarsılarak, yakılarak ya da ısırılarak oluşabilmektedir . “Duygusal istismar ve ihmal oldukça sık olmakla birlikte, fark edilmesinde, tanımlanmasında, anlaşılmasında ve yasal olarak kanıtlanmasında güçlük yaşanmaktadır.Duygusal istismar ve ihmal, çevredeki yetişkinler tarafından gerçekleştirilen, çocuğun kişiliğini zedeleyici, duygusal gelişimini engelleyici eylemler ya da ey- lemsizlikler olarak tanımlanır. Fiziksel ve cinsel istismar türlerinin çoğunda duygusal istismar ve ihmal de yer almaktadır . Fiziksel istismar ve ihmal olgularının %90’ında duygusal istismar ve ihmal olduğu saptan- mıştır . Fiziksel ve cinsel istismarın olmadığı durumlarda da duygusal istismar ve ihmal gerçekleşebilir. Bu şekliyle, duygusal istismar ve ihmalin çocuk ve er- genlerin yaşadığı en sık görülen istismar ve ihmal tipi olduğu söylenebilir. Ancak fiziksel ve cinsel istismardan daha zararsız gibi yorumlandığından uzun süre konuyla ilgili çalışmalar sınırlı kalmıştır .Duygusal istismar, sözel istismar, fiziksel olmayan ancak çok ağır olan cezalar ya da tehditleri içerir. Duygusal ihmalde ise yeterli duygusal destek sağlamamak, ilgi ve sevgi göstermemek ve çocuğun şiddetle karşı karşıya kalmasına izin vermek yer alır.”(TANER,2004)İstismara maruz kalan çocukların gelecekte kendileri için nekadar etkili olabilirler asıl düşünmemiz gereken istimarın bu yönüdür. Çünkü olay yaşandıktan sora kötü adam bulunduktan sonra istimara maruz kalan çocugun gelecegi hakkında en ufak bi fikrimiz kalmıyor ve ya benim çocuguma da olursa psikolojisiyle yatan anne ve babalara nekadar yardımcı olabiliyoruz.Makalenin anahtar sözcükleri ise : İstismar, fiziksel, ihmal dir.Neden devlet bunun için bi önlem almamaktadır? Medya patronları toplumda bi huzursuzluk ortamımı istiyor? Biz izledigimiz haberlerini önemini gercekte nekadar farkındayız? KAYNAKÇA: Taner, (2004), HACETTEPE TIP DERGiSi

40’ında 40 kadın

Geçen gün annem yanıma yaklaştı sinsi bir şekilde, Bir kitaptan bahsetmeye başladı, ve bi şekilde kitabı okumuş gibi oldum. Ve bütün bayanlarında okuması gerektigini düşünüyorum oyuzdende kısa bir tanıtım yazısı yazdım. Tuluhan Tekelioglunun kırkında kırk kadın isimli kitabı mayıs 2010 yılında yayınlamıştır. Okudugum bu kitap kırk kadının kırk yasında ne hissettikleri ne yaptıkları ve gelecekteki hayallerini anlatıyor. Deneme tarzında ki bu kitap röportajlar halinde yazılmıştır. İstanbulda ki çeşitli semtlerde, çeşitli iş gruplardan eğitimli veya eğitimsiz kırk kadın bu kitaba butun açık kalpliliginle yazarla söyleyişi yapmışlar kitaptaki fotorafları Sinan Çetin çekmiştir. Yazar kitabı çok sade bir dille ve okunması keyifli bir şekilde hazırlamıştır. Kitabı okudugunuzda bu kadınların ortak söyledikleri bir şey vardır oda esas hayatın kırkından sonra başladığıdır. Hangi kesimden olursa olsun üniversiteyide bitirmiş yada okuma yazmayı bilmeyen kadınların farkında oldugu şey hayatta esas olan kendi istedikleri kırkına kadar başkaları için yaşamış çevre ne der kaygısıyla kendilerini saklamış, hayallerini ertelemiş kadınların artık belli bir saatten sonra kendileri için bir şeyler yapmaya başlamışlar kitapta ki bi kaç örnekten biride Nurten Kalkan’dır. Nurten Kalkan 1969 doğumlu evli bir oğlu olan hastanede temizlik görevlisi olarak çalışan bir bayandır. Bu kadın çalışdıgı hastanede doktorların ısrarlarıyla okuma yazma kurslarına gitmiştir. Kocasının sabıkası yüzünden iş bulamamaktadır bundan dolayı Nurten hem ogluna hemde kocasına geçimini saglamaltadır. Nurten hanımın istedigi tek şey okuma yazmayı ögrenmek ve emekli olmaktır. Bu kitab okuyan kitleye anlatmak istedigi kadınların olgunlasma yaşının kırk oldugu bu olgunlasma kendini gösterme, bir amaç edinme, neler yapıp neler yapamıcagını ne istedigini ortaya çıkarmaktadır. Degişik hayatlar yaşayan farklı olarak gördügümüz kadınların bir çok ortak oldugunu görüyoruz bu ortak noktalar kadınların kırk yaşından sonra kendinden emin, daha cesur, neyi isteyip neyi istemedikleri bilmektedirler. Bu kıtabı okuyan bir kadın, kadınların erkeklerden daha güçlü olduklarını ve erkekler gibi hiç bir bahane uydurmaklarını ve herşeyı başara bilicegini düşünmektedirler. Kadınların kendilerini bulmaları için bu kitaba ihtiyaç olduklarını yoksa bu toplum içerisinde ezik bi şekilde kalıcaklardır.

Televizyon Üzerine

TELEVİZYON ÜZERİNE Pierre bourdieu, kitabında televizyonun bize yaptıgı oyunlar, stratejileri, kandırmaca oyunları en iyi şekilde anlatmaktadır.Televizyon sayesinde bir kimse herkese ulaşabiliriz.Pierre Bourdieu televizyona cıkacak herkesin kendine bazı sorularının sorması gerektigini söylüyor hatta ünlü yazarların, bilim adamlarınında dahil bu sorulardan bazılarını örnek vericegim. “Söylecegim şeyler acaba herkese ulaştırılacak türden şeyler midir ? Söyleminin, dile geliş biçimiyle, herkesçe duyulmayı hak ediyor mu? söyleminin, dile geliş biçimiyle, herkesçe duyulabilmesini saglamaya hazır mıyım? Acaba bu söyle, herkesçe duyulmayı hak ediyor mu?”. Pierre bourdieu bu sorularının televizyonun karşına cıkıcak herkesin kendine sorması gerektigini ve ve temenni ettigini belirmektedir. Çünkü herkesin bi misyonu var oldugunu sölemektedir ve bu misyonların toplumda bı ivedilik tasıdıgını sölemektedir. Pierre bourdieu televizyona çıkmanın mümkün olabileceğini fakat bir ölçüde zorlamalar dayatıldığını ileri sürer.”Siyasal müdahalelerin , siyasal denetimin olduğu doğrudur ; aynı zamanda ve asıl , bir yedek ordunun beklediği , televizyon ve radyo mesleklerindeki işlerde çok büyük bir belirsizliğin hüküm sürdüğü bugünkü gibi bir dönemde , siyasal uydumculuğa eğilimin daha fazla olduğunu” söylemektedir. Aynı zamanda ekonomik sansürlerde vardır.Ekonomik baskının olduğundan dolayı bir reklam verenin asla ismini ve ne kadar gelir kazandığını veya reklama ne kadar para harcadığını bilemeyiz.Hatta bir şirketin eğer sahil kenarında nükleer santralinin olduğunu ve bunun için mülakat yapıp yapmadığını bilemeyiz.Çünkü medya sahiplerinin çoğu zaten elinde ülkenin yarısı vardır. Bu noktada bir nebze durmak zorundayız.Bir ortamda olup biten herşeyi duymanız , bu ortamda olan herşeyi doğru duyduğunuz anlamına gelmez.Medya kan , cinsellik , dram gibi olaylar her zaman izliyecilerden daha fazla ilgi gördüğü için medya da bu tür olayları her daim gündeme taşımaktadır. Cem Garipoğlu örneği 188 gün boyunca medyada tutuldu. Gel geç olaylar ( faith divers ) her haber başlamadan önce bizi koltuğun başına oturtmak için kullanılan bir stratejik oyundur.Örneğin Ergenekon davası.Halkımızı 2 senedir koltuğun başında tutmaya yetmiş ayrıca belli kesimlerden de uzaklaştırmayı başarmıştır.İşte bu medyanın gücünü göstermektedir. Burdan sonra Pierre bourdieu pek farkedilmeyenlerin üzerinde durmaktadır.Mesela televizyonun amacı bizi bilgilendirmesidir. Bizie göstermesi gerekeni gösteriyor fakat bunu faydasızlaştırıp önemni yitiriyor.”Kendilerine özgü algılama katagorileri çerçevesinde nasıl ayıkladıklarını göstermektedir.”Dramatikleştirmek ; vahameti ve trajik olayları abartılı bir şekilde ortaya koyar. Varoşların ilgisini çekenler ise ayaklanmalardır. Aslında şu an görününtü dünyasında yaşıyoruz.En önemsiz görünen şeyler aslında en önemli şeylerdir. Mesela alt yazılar. Çünkü bu altyazılarda bizim bilmemiz gereken şeyler yazmaktadır.Ancak hiçbirzaman bu yazıları okumamızı istemiyorlar.Örneğin ABD , Meksika ve Kanada bir zamanlar ortak para birimine geçmeyi planlamıştır. Bu olay ABD de resmi olarak haber kanalında çıkması gerekmektedir. Ancak beklenen ilgi olmadı ve gece 12 de akşam haberlerinde altyazı olarak geçmiştir. Çünkü o sözcükler “bir şeyleryapmaktadır , fantazmalar, korkular , fobiler yada düpedüz yanlış temsiliyetler yaratmaktadırlar. Televizyon rekabet yaratır ve bu rekaber içinde insanlarbirbirlerini saçmalık derecesinde acımasız bir dizi baskı uygulamaktadırlar. Çünkü televizyonun etkileri zamanla insanların kişilklerini değiştirir.İşte kişiiği negatif şekilde değişen insanlar bazen çekişme veya tatsız gerilimler yaratabilmektedir.Toplum da huzur bozulmasına yol açabilir. Ancak gazeteciliğin dünyası bambaşkadır.Medyanın kendi başına canlı bir mekanizması vardır.Kendine has yasaları vardır , kuralları vardır. Örneginde yapılan bir şeyleri , bu kanalın Bouygues in malı oluşuyla ve bir tek bu olayla açıklamak mümkün değildir.Medyalar birbirleri için bir rekabet içindedirler aslında.Çünkü bir medya kanalı bir diğerini ortadan kaldırabilirse pazardaki payını arttırabilirse , yeni dallarada ayırılabilir daha kapsamlı yayınlar yaparak insanoğlunun tek amacı olan parayı kazanma olayını daha çok gerçekleştirebilir. Bu gezegende herkes birbiri ile rekabet içerisinde olması ve bu rekabetin zaman zaman şiddete dönüşmektedir ve böyle zamanlarda hep en kötü yanlarından vururlar rakiplerini. Medya kanallarının elinde öyle bir güç vardırki en önemli denebilecek hatta belki bir ülkede bir çok sorun çıkmasına yol açabilecek bir olayı bile sıradan bir olay gibi halka bildirebilir.Yukarıda bahsettiğim Kuzey Amerika ülkelerinin birleşmesi gibi haberleri önemsiz bir şekilde halka arz etme gücü.Bu güç yadırganmamalıdır ve bu güce bir şekilde denge sağlanmalıdır.Aksi halde dünyadaki düzen şimdide olduğu gibi medyaya bağlı bir düzen olacaktır. Televizyon öyle etkili bir araçtırki (aslında araçmıdır amaçmıdır tartışılır)insanların en çok televiyon başında bulunduğu zamanlarda hiçkimse istemese bile kendi istediği olayları yansıtarak insanların dikkatini bu yöne çekebilir.Bu şekilde bu konu üzerinde istediği kadar durarak halkın eski konuları aklından çıkararak yeni konuya adapte olmasını ve bu şekilde bir kısır öngü yaratmaya çalışmayı amaçlar. Bu olayların durmadan değişmesi ve güncellenmesi ile bu medya krallarına aie gazeteler ve dergilerde bu yeni olayları üzerinde yeni manşetler yaratmaktadırlar. Televizyondan farklı manşetler yaratarak bu gazete ve dergilerin de satışlarında , okunmalarında patlama yaşatmaktadırlar.Bu güç sayesinde medya patronları kendileri alehinde herhangi bir şey olduğu zaman halkında desteğini kendi yanlarına çekebilmektedirler.Çünkü adı üstünde “ medya patronu”. Aydın Doğan bunun için en önemli örneklerden bir tanesinir. Bir trilyon küsür vergi borcu çıkartıldı bu kişi hakkında ve dikkat ettiyseniz 1 hafta boyunca hiçbir haber organından düşmedi bu konu. Hatta kendi gazeteleri “habercilik kan ağlıyor” şeklinde dramatik bir manşet bile atarak halkın sempatisini kazanıp kendilerini kurtarmanın peşine düşmüştür.Pierre bourdieu ya göre “medya ister kendi görüşlerini dile getirsinler ister bütün iyi niyetleri ile kamuoyunun sözcülüğüne soyunduklarını iddia etsinler , medyanın baskısının kimi zaman yargıçların hareketlerini çok güçlü bir şekilde yönlendirdiği apaçık ortadadır.” Televizyon sayesinde insanlar seslerini daha fazla duyurabiliyorlar ve aynı zamanda her dilden insana erişebiliyorlar. “Sıradan insnalar için anlaşılmaz olan bir dille birkaç kişi için yazan , arınmış , içrek yazarlığın bizatihi simgesi olan Mallarme, bütün hayatı boyunca , şair çabasıyla elde etmiş olduğu şeyi herkese ulaştırma çabası içinde olmuştur.”. Pierre bourdieu gazetecilerin kimi zaman kısmen kültürler üzerinde etkileri olduğunu savunmaktadır. “Gazetecilik alanı , biçim ve etkinlikleri ile onun kendi yapısına , yani farklı gazete ve gazetecilerin , dış kuvvetlere , okur pazarının kuvvetleri ile ilan veren pazarının kuvvetlerine kıyasla sahip oldukları özerkliklerine göre dağılımına bağlı olan bir etkiler bütünüdür.” Gazetecilik alanı bu elinde bulurduğu güç ile 19. Yüzyılda sansasyonel yada daha iyisi sansasyon taşıyıcı haberler sunarak nesnelliğin değerlerini yüksek sesle yorumlamıştır.”Gazetecilik alanının baskı gücü , bütün alanlarda , sayı çokluğunun ve pazarın etkisine en fazla boyun eğen kutbun yakınında konumlanmış bulunan edimciler ve kurumları güçlendirmeye yöneltmektir. Ancak bu kutuplar ve bu kutuplara yakın edimciler gerekenden fazla güçlendiğinde kendileri özgür iradelerini kullanmak isteyeceklerinden dolayı bu dengeyi ayarlamak zorundadır.” Pierre bourdieu son sözünde gazetecilik ve siyasetten bahsetmiştir.İki konu arasında herhangi bir bağ olduğu zaman bunun farklı sorunlar yol açabileceği yada halkın bu ilişki üzerinde hiç olmasa bile bir çıkar ilişkisi kurulduğunu düşünebileceğini bilmektedir ve buyuzden belirttiğim gibi bu iksi arasında uzaktan yakından hiçbir şekilde hiçbir ilişki olmaması gerektiğini vurgulamıştır. Bütün mekanizmalar topyekin bir siyasetdışılaştırma etkisi yada daha kezin bir ifade ile siyaset karşısında hayal kırıklığı etkisi yaratmaya çalışmak için birbirleri ile yarışmaktadırlar.Son olarak “gazeteciler “bildiğimi bildiğini biliyorum” tipinden stratejik oyunları eleştirel ve düşünümsel yarışı içine girme yatkınlığını ve televizyon programcıları ile reklamcıların kullanıcı sinizimini doğuran mesajların karşısına bir cevap gibi bir fikir yaratmalıdırlar.” Burada söylenmek istenen şey artık eskiden kalma bazı haber stratejilerinin artık bitmesi gerektiği ve bunların yerine postmodern bir yaklaşım ile bambaşka bir boyut kazandırılması gerektiği ve bu yolda ilerlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Pierre Bourdieu bu kitabında şuan tam tamına teknoloji çağında olup beynimizin televizyonların gönderdiği mesajların etkisi altında kaldığını ve bu etkilerden kurtulmamız gerektiğini , bunların sadece ve sadece kapitalizmin bir oyunu olduğunu gerekse siyasetin gerekse ekonomik devlerin insanları kullanmak için bir oyunu olduğunu aslında bizim bilmek istediğimizi bize öğretmek için değil onların bilmemizi istedikleri şeyleri bizlere aktarmaya çalışıyorlar. Ve ayrıca medya patronları direk olmasada dolaylı yoldan onların ürünlerini onların ceplerine para soktuğumuzu söylemektedir. Bizim haberimiz bile olmadan cebimizdeki tüm parayı vakumlamaktan zevk alıp bizi sadece birer kukla gibi gören zihniyetten arındırmaya çalışmaktadır.